Yasaklı madde testleriyle ilgili doğru bilinen yanlışlar gündemde
Gözaltı haberleriyle yeniden tartışılan yasaklı madde testlerinde kamuoyunda yaygın olarak bilinen hatalı bilgiler dikkat çekiyor
Son dönemde kamuoyuna yansıyan yasaklı madde kullanımı ve temini iddialarıyla ilgili gözaltı işlemleri, yasaklı madde testlerini yeniden gündeme taşıdı. Uzmanlar, bu testlerle ilgili toplumda yaygın olarak kabul gören birçok bilginin gerçeği yansıtmadığına dikkat çekiyor.
Yasaklı madde testleri, adli ve tıbbi süreçlerde bilimsel yöntemlere dayalı olarak uygulanıyor. Ancak testlerin işleyişi, sonuçların yorumlanması ve sınırları konusunda kamuoyunda çeşitli yanlış inanışlar bulunuyor.
Uzmanlara göre en yaygın yanlışlardan biri, testlerin her zaman ve her koşulda kesin sonuç verdiği düşüncesi. Oysa test türüne göre (idrar, kan, saç, tükürük) saptama süresi değişkenlik gösterebiliyor. Bazı maddeler kısa sürede vücuttan atılırken, bazıları daha uzun süre iz bırakabiliyor. Bu durum, testin ne zaman yapıldığıyla doğrudan ilişkili.
Bir diğer yanlış inanış ise, belirli gıdaların, içeceklerin veya yöntemlerin test sonuçlarını kesin olarak temizlediği yönünde. Bilimsel olarak kanıtlanmış, test sonuçlarını güvenilir biçimde geçersiz kılan bir yöntem bulunmadığı belirtiliyor. Laboratuvarlarda uygulanan analizler, bu tür girişimleri büyük ölçüde ayırt edebilecek teknik donanıma sahip.
Toplumda sıkça dile getirilen bir başka yanlış ise yalnızca aktif kullanımın testlerde pozitif sonuç verdiği düşüncesi. Uzmanlar, bazı durumlarda pasif maruziyetin ya da kullanılan maddenin türüne bağlı olarak farklı değerlendirmelerin yapılabildiğini, bu nedenle sonuçların her zaman uzmanlar tarafından yorumlanması gerektiğini vurguluyor.
Ayrıca ilk yapılan hızlı tarama testlerinin kesin delil olarak görülmesi de önemli bir hata olarak değerlendiriliyor. Tarama testleri ön değerlendirme niteliği taşırken, kesin sonuçlar doğrulama testleriyle elde ediliyor. Hukuki süreçlerde esas alınan sonuçlar, ileri analiz yöntemleriyle doğrulanan raporlar oluyor.
Uzmanlar, yasaklı madde testleriyle ilgili bilgi kirliliğinin hem bireylerin hak kaybına uğramasına hem de kamuoyunda yanlış algıların oluşmasına yol açabileceğini belirtiyor. Bu nedenle test sonuçlarının yalnızca bilimsel veriler ve uzman görüşleri doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği vurgulanıyor.