Özgürlüğün ilk çizgisi: Bilekteki soğuk metal
Gözaltı ve tutuklamalarda kullanılan kelepçeler sadece güvenlik amacı taşımıyor uygulama biçimi aynı zamanda bir mesaj da içeriyor. Arkadan, önden ya da bel kemerine takılan kelepçelerin ardında ne var?
Bir kişinin kelepçelenerek gözaltına alınması, kamuoyunda genellikle suçluluğa dair güçlü bir izlenim yaratıyor. Ancak kelepçenin sadece bir güvenlik önlemi olmadığını biliyor muydunuz? Uzmanlara göre, hangi tür kelepçenin ne şekilde takıldığı, hem hukuki süreçlere hem de kamu algısına doğrudan etki ediyor.
En yaygın uygulama olan arkadan kelepçeleme, kişinin ellerini tamamen etkisiz hale getiriyor. Bu yöntem, özellikle direnç gösterme ya da kaçma riski olan kişiler için tercih ediliyor. Ancak aynı zamanda kişiyi daha güçsüz ve teslim olmuş bir pozisyonda gösterdiği için, özellikle medyada yer alan görüntülerde suçlu algısını pekiştiriyor.
Önden kelepçeleme ise daha çok sağlık durumu elverişli olmayan, yaşlı ya da hamile kişilerde uygulanıyor. Daha “insani” bir görüntü sunan bu yöntem, zaman zaman toplumsal tepkileri azaltmak amacıyla da tercih ediliyor.
Daha düşük riskli durumlarda ise tek bileğe takılan kelepçeler veya bel kemerine bağlı kelepçeleme yöntemleri öne çıkıyor. Bu yöntemler hem güvenliği koruyor hem de kişiye belli bir hareket alanı tanıyor.
Toplumsal olaylarda sıkça kullanılan plastik kelepçeler ise hız ve pratiklik sağlasa da, zaman zaman aşırı güç kullanımı eleştirilerine konu oluyor. Ayak kelepçeleri ise ancak çok yüksek güvenlik riski taşıyan veya firar geçmişi olan kişiler için kullanılıyor.
Hukukçular, tutuklamalarda kullanılan kelepçe türlerinin adalet sürecinden önce kamuoyunu etkileyebileceğine dikkat çekiyor. Kimi zaman bir fotoğraf karesi bile, “masumiyet karinesi”nin önüne geçebiliyor.
Adalet sisteminin işleyişinde küçük bir detay gibi görünen kelepçenin dili, aslında çok şeyi anlatıyor. Hem kamu güvenliğini sağlamak hem de kişilik haklarını zedelememek arasında hassas bir denge kurulması gerektiği vurgulanıyor.